Son Peygamber Muhammed – Doğuşu, Karakteri ve Öğretisi adlı kitap Edward Gibbon tarafından kaleme alınan Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi külliyatının bir parçası olmakla birlikte müstakil olarak İndie Kitap yayınevi tarafından kitaplaştırılmış halidir. Yazarın döneminde ortaya çıkmış kaynakları inceleyerek yorumlamaya çalıştığı eserde her ne kadar objektif kalmayı yeğlemiş gibi gözükse de ön yargıları ile hareket ettiği ve bazı ispatlanamayan konulara dahi yer verdiği eserde görülmüştür. Elimde ilk baskısı olan kitabın çevirisi Meral Harzem isimli birine ait, son okumayı ise Okan ÇİL tarafından yapıldığı görülüyor. 2020 baskısı olan kitap yaklaşık 126 sayfa.
Öncelikle belirtmek gerekiyor eser çok erken tarihte yazılmış, aşırı yüzeysel bir kaynak niteliği taşıyor. Kitabın orijinal halinin eski ve zor okunması çeviriye de yansımış gibi gözüküyor. Daha da kötüsü kitap iyi bir editör tarafından incelenmemiş olduğu yapılan yazım hataları ve cümle düşüklüklerinden belli oluyor. Bunun yanında yazarında belirttiği konu başlıklarının oldukça fazla olduğu ancak içerik olarak yüzeysel bir şekilde ele alıp konunun geçiştirildiği gözüküyor. İçindekiler kısmı hayli geniş tutulmuş, farklı farklı başlıklar ile dönem incelenmeye, yorumlanmaya çalışılmış.
Kitap arka kapağında ve ilk sayfalarında yazarın genel hatlarıyla peygamberimizin hayatı, öncesi ve sonrası hakkındaki özet niteliğindeki görüşü şöyle dile getiriliyor: “Arap peygamberin dehası, ulusunun davranışları ve dininin ruhu, Doğu [Roma] İmparatorluğu’nun gerileyişi ve çöküşünün sebeplerini açıkça ortaya çıkarıyor ve gözlerimiz merakla dünya üzerinde yeni ve kalıcı bir karaktere işaret eden en unutulmaz devrimlerden birine şahitlik ediyor.” (s. 7).
Eser sadece Peygamber Efendimize değil, doğumundan önceki döneme, Arapların karakterine ve yaşam şekillerine, Peygamber Efendimizden sonra gelen Halifelerin dönemlerine, Türklerle ve Perslerle olan ilişkilerine, Hüseyin (a.s) dönemine bile yer veriyor ancak her başlık en fazla 1.5 sayfa ile anlatılıp, geçiliyor. Örneğin Arapların karakterini ve dönemini anlattığı kısımlarda altını çizdiğim yerleri sizlerle paylaşmak isterim:
- “Araplar kişisel olarak özgür insanlardır ve doğanın avantajlarını kaybetmeden önce bir dereceye kadar toplumun ayrıcalıklarından faydalanmışlardır.” (s. 19).
- “Onların ruhu özgürdür, hareket alanları sınırsızdır, çöl açıktır ve kabileler ve aileler karşılıklı ve gönüllü bir yapı tarafından bir arada tutulmaktadır.” (s.20).
- “Arapların insanlığın geri kalanından farklı yerde olması, yabancı ve düşman fikirler konusunda kafalarını karıştırmış ve topraklarının verimsizliği, bugüne kadar inançları ve uygulamaları için azami içtihat getirmelerini sağlamıştır.” (s. 22).
- “Arapların rafine edilmiş şiddetleri, katilin başını almaları suretiyle dindirilemediğinden, intikamlarını almak için tamamen suçsuz bir insanın infazına karar vererek, cezanın masumlar üzerine aktarılmasını sağlamışlardır.” (s. 23).
- “Muhammed’in büyükbabası ve önceki ataları, ülke içi ve dışındaki faaliyetlerinde ülkelerinin prensleri olarak ortaya çıkmıştır ve Atina’daki Pericles veya Floransa’daki Medici gibi, bilgelik ve doğrulukları sebebiyle hüküm sürdürmüşlerdir; nüfuzları miras yoluyla bölünmüş, asa, peygamberin amcalarından Kureyş kabilesinin daha genç bir koluna transfer edilmiştir.” (s. 20).
Hz. Muhammed hakkında yabancı bir tarihçi neler düşünüyor?
Yazarın bazı cümlelerinin merak uyandırması nedeniyle sanal alemde araştırılmasına yönelik beni teşvik ettiğini söyleyebilirim. Örneğin eserinde “… altın harflerle yazılmış ve Mekke tapınağında asılan yedi orijinal şiiri günümüzde bile okuyabilmemiz sağlanmıştır.” (s. 26) diye belirtmiş ancak sanal alemde bu konuda Türkçe bir kaynak bulamadım; bu konuda yazar dipnotunda ise “… Kabe’nin yedi şiiri Sör William Jones tarafından İngilizce olarak yayımlanmıştır.” (s. 26) demesine rağmen ben açıkçası Türkçe bir kaynak yine bulamadım. Bilen – bulan varsa paylaşabilir.
Yazar bazı konuları eleştirirken, bu konular hakkında tam fikir sahibi olmadığını da açıkça belli ediyor ama farkında değil. Sünnet geleneğini eleştirirken “… Mekke iklimine uygun bir uygulamanın Danube (Tuna) veya Volga kıyılarında işe yaramayabileceği veya rahatsız edici olabileceğini öngörmeden, gençliğinin alışkanlıklarına ve görüşlerine bağlı kaldığına inanmak daha basitti.” (s. 33) cümlesini kurmasına rağmen İslami bazı uygulamaların temelde aynı olduğunu ancak bazı şekilsel farklılıkların – örneğin mezhepsel – olduğunu bilmemesi gibi.
Peygamberimizi tasvir ederken “İdare etmedeki tavrı, görkemli görünüşü, delici bakışları, zarif gülümsemesi, uzun sakalı, ruhunun her duygusunu renklendiren yüzü ve dilin her ifadesini uygulayan hareketleri herkes tarafından övgü alırdı.” (s. 40) ve “… Muhammed, basit bir editörden daha mütevazı ancak daha yüce bir karaktere sahipti.” (s. 49) cümlelerini kullandı ki, Peygamber Efendimizi görmeden böyle bir cümle kurması takdire şayandı. Yine de eserin son sayfalarına doğru Peygamberimizin karakteri konusunda tam emin olamadığını dile getiren cümleler de kurdu: “… bu görev benim için hala zor ve başarısız. … Güçlü bir devrimin yazarı, dindar ve düşünceli bir eğilim ile donatılmış gibi görünüyordu…” (s. 95). Ancak yine de hem hayatına hem yaşadıklarına olan ilgisini saklamak gibi bir düşüncesi olmadığını belli ediyordu: “Merakımızı hak eden, yayılımı değil, dininin kalıcılığıydı.” (s. 121). Bunu şu cümlelerle özetledi: “Atlantik’ten Ganj’a kadar, Kuran sadece teolojinin değil, hukuk ve ceza hukukunun da temel kodu olarak kabul edilir ve insanlığın eylemlerini ve mülkiyetini düzenleyen yasalar, Tanrı’nın iradesinin yanılmaz ve değişmez yaptırımı ile korunmaktadır.” (s. 123).
Ancak buna rağmen bazı hoş olmayan, ön yargılı cümleler kurduğunu da söylemek mümkün; örneğin “… Muhammed’in yaşamında veya yazılarında, beklentilerinin Arap dünyasının sınırlarının çok ötesinde olduğunu göremiyorum.” (s. 41-42) cümlesi buna örnek olarak verilebilir. Bu durumda olması, tam olarak olayı anlayamadığı, yararlandığı kaynakların etkisinde kaldığının açık bir göstergesi bana göre. Bunun yanında çeşitli kaynaklarda dile getirilen aslı – astarı olmayan bazı iddialara da yer vermesi, eserin özgünlüğü ve saflığını kirletti diyebilirim: örneğin “… Muhammed’in düşmanları, Yahudi, Pers ve Suriye keşişlerini gizlice Kuran’ın içeriğine yardım etmekle suçlamışlardı.” (s. 42) cümlesi buna örnek gösterilebilir.
Kitap çevirisi kesinlikle berbattı. Zor okudum, zor anladım, zor bitirdim. Bu kadar kötü çeviriyi baskıya aldıkları için redaksiyon ekibini şiddetle ve esefle kınıyorum. Okan ÇİL beyefendi, son okumayı yaptın diye yazıyor kitapta ama bence okumamışsın bile. Diğer bir nokta ise çevirmenin konu hakkındaki yetersiz bilgisinden dolayı terimlerin ve özel isimlerin Türkçede bilindik karşılıklarına çevrilmemiş olması. Çevirmenin hiçbir şey bilmediğini şuradan da anlayabiliriz. Kitapta yer alan cümle “Tek bir Tanrı vardır ve Muhammed, Tanrı’nın elçisidir.” (s. 64). Yahu çevirmen arkadaş; bunu yazar her ne şekilde yazarsa yazsın, bahsettiği şey “La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah” şeklindeki kelime-i tevhid’dir ki anlamı da “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed’de Onun Resulüdür.” Şeklindedir. Sen burada her ne kadar İngilizce aslından çeviri yapsan da konu Arapça bir cümle, çeviri yaptığın dil de Türkçe. Buna uygun bir çeviri yapacaksın.
Son tahlilde, İngiliz tarihçinin dilinden, bir yabancının dinimiz hakkındaki düşüncelerini merak ettiğimden okumak istediğim eser özellikle çeviri hataları ve çevirinin kötü olması nedeniyle tam olarak tatmin etmedi. Puanım 2/10. Daha iyi bir çeviri ile okumak, dipnotlarda belirtilen kaynaklardan daha fazla yararlanmak isterdim. Kitabın son kısmına aslında bir kaynak arşivi de eklenebilirdi.